Wikipedia

Arama sonuçları

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Peki "ALO" Nerden Geliyor ?



Telefonda hemen hemen her gün kim bilir kaç kez kullandığımız ALO sözcüğü, gerçekte bir sevgilinin adının "kısaltılmış" biçimidir. 
Sevgilinin "tam adı" "Alessandra Lolita Oswaldo" dur. Bu sevimli genç kız, telefonu icat eden Alexander Graham Bell’in sevgilisiydi. Graham Bell, telefonu icad edince, ilk hattı sevgilisinin evine çekmişti. 
Atölyesinde, telefonu çalınca, arayanın Allessandra Lolita Oswaldo’dan başkası olamayacağını bildiğinden; Graham Bell, telefonu açar açmaz "Alessandra Lolita Oswaldo" diyordu. 
Bell, zamanla sevgilisine adını kısaltarak hitap etmeye başladı ve telefonu her açışında onu "Ale Lol Os" diye karşıladı. Çalışmaları uzadıkça, Graham Bell, sevgilisinin adını daha da kısalttı ve ona iki heceli bir ad buldu. Bu kısa ad "ALO" idi. 
Allessandra Lolita Oswaldo, geliştirip tüm kente yaymaya çalıştığı telefondan başka bir şey düşünmeyen, sevgilisinin bitmez tükenmek bilmeyen deneylerinden rahatsız olmaya başlayınca Bell’i terk etti. 
Yaşlı Bell, sevgilisinin kendisini bir gün arayacağı umuduyla telefonun başından ayrılmadı. Kentte çekilen telefon hatlarının sayısı da giderek artmaya başlamıştı. Graham Bell’i artık başka kişiler de arıyordu. Fakat o, telefonun her çalışında, kendisini sevgilisinin aradığını sanarak telefonunu ALO diyerek açıyor ve herkese artık ALO diyordu. 

O günlerde hemen herkes, telefonu açtıklarında Alexander Graham Bell’in anısına saygı olarak ALO demeye başladı. Bugün tümümüzün kullandığı ALO sözcüğü işte o günlerden uzanmaktadır günümüze...

Telefonu Kim Buldu ?



Yüzyıllar boyunca insanlar uzak yerlerle haberleşmeyi sağlayacak işaretler gönderme yollarını aradılar. Mesaj iletmek için başvurulan ilk yöntemler, açık havada yakılan ateşler ve parlayan aynalardı. Fransız Claude Chappe 1793'te icat ettiği mesaj iletme makinesine, "uzaktan yazan" anlamında "telgraf" adını verdi. Bu aygıtın işleyişi, kule tepesine takılmış hareketli kolların kullanılmasıyla oluşturulan işaretler yardımıyla rakam ve harfleri iletmeye dayanıyordu. 

Sonraki 40 yıl içinde elektrikli telgraf geliştirildi ve 1876'da Alexander Graham Bell, ilk kez konuşmaları teller aracılığıyla iletmeyi sağlayan telefonu icat etti. Sağırlarla ilgili çalışmaları, Bell'i seslerin havadaki titreşimlerle nasıl oluştuğunu merak etmeye yöneltmiş, "armonik telgraf" adı verilen bir düzenek üstünde çalışırken, elektrik akımının konuşma sırasında oluşan titreşimleri andıracak biçimde değiştirilebileceğini bulmuştu. Telefonla ilgili çalışmalarının dayandığı ilke de buydu. 

Türkiye'de ilk telefon 1908 senesinde uygulanmaya başlandı. Kadıköy ve Beyoğlu santralleri 1911 senesinde hizmete açıldı. İlk otomatik telefon santralı 1926 senesinde Ankara'da kuruldu. Ardından diğer il merkezlerinde de telefon santralları kurulmaya başlandı.

İlk Uçak Ne Zaman Bulundu ?



İnsanların kuşlar gibi uçma arzusu çok uzun yıllar öncesine dayanıyor. Ne var ki tarih boyu sayısız uçma girişiminde bulunan insanoğlu, uçağı kullanmayı ancak 20. yüzyılda başarabildi. Kuşların kanat yapıları, uçma hayali kuran insanoğlunun en büyük yol göstericisi oldu.

İlk Uçağı Kim Buldu


 İlk pilotlu ve kontrollü uçuş Aralık 1903 tarihinde, motorlu bir uçakla 12 saniyelik bir uçuş gerçekleştirerek, 500 metrelik bir mesafe katettiler ve uçak, Wilbur ve Orville Wright kardeşler tarafından icatedilmiş oldu. Tüm dünyada modern havacılığın başlangıç noktası olarak bu gösterilmektedir.

Wilbur ve Orville Wright bilimsel öğrenim görmemişler, liseden sonra yüksek bir okulda gitmemişlerdi. Fakat uçma alanındaki çalışmalarını ilerlettirken kendi bilimsel yönlerini de model uçaklar, uçurtmalar, insan taşıyan planörler ile yaptıkları yüzlerce deney sayesinde bu konuda bilimsel bir eser hazırlayacak kadar ilerlettiler. Hatta hazırladıkları 200’den çok farklı tipteki kanatları denemek için bir rüzgar tüneli dahi yaptılar. Wright kardeşlerin 17 Aralık 1903’te North Carolina’da Orville’in kontrolünde havalanan ilk uçağı aerodinamik ses teorisine bağlı kalınarak yapılmıştı.

Dünyayı Değiştiren İcatlar


PUSULA


İlk dönemlerinde mıknatıs taşı olarak üretilen pusulalar, denizcilerin uzak diyarlara açılmasında ve uzak kara parçalarını bularak insanlığı bütün dünyaya yaya bilmelerinde yardımcı olmuştur.  Bu yüzden dünya üzerinde en önemli sayılabilecek buluşlar arasında yerini almıştır. Ayrıca pusula, dünyanın manyetik özelliklerini incelemek için önayak olmuş ve diğer buluşların hızlandırılmasını da sağlamıştır.



                                                                               TEKERLEK                                           





Arkeologlar arasında tekerleğin ilk ne zaman icat edildiğine dair büyük bir tartışma sürmektedir. Tekerleğin izine ilk olarak milattan önce 3500 yılında Mezopotamya’da rastlanmaktadır. Ancak araştırıldığı üzere o dönemlerde yapılan tekerlek, ulaşım için değil, çanak çömlek yapımı için kullanılmaktaydı. Tekerleğin bir ulaşım aracı olarak kullanılması yaklaşık 300 yıl sonra akıl edilmiştir.                                                                           
                                       KILIÇ
 Tabii ki tekerlek, ilk çağ insanları için hayat kolaylaştırıcı olmasının yanı sıra hayat kurtarıcı özelliklere de sahipti. Ancak bir ayıyı tekerlek ile avlayamazsınız. İnsanın biyolojik olarak ihtiyaç duyduğu eti tüketebilmesi için kullanılan kılıçlar, balta veya bıçaktan daha efektif bir alet olmalarından dolayı insanlık tarihindeki yerlerini almışlardır. Aynı zamanda sert iklim koşullarında hayatta kalabilmek için avladıkları hayvanların derilerini ve tüylerini kullanan ilk insanlar için kılıç, hayat kurtarıcı görevini de üstlenmiştir.



                                                                       KAĞIT


Bugünkü modern kağıdın atası olarak adlandırılabilecek olan ilk parşömenler, milattan önce 2.yüzyıla ait olarak gözükmektedir. Kullanım amacını hepimizin bildiği kağıt, farklı olarak bazı Asya kültürlerinde yiyecek katkı maddesi olarak da kullanılmaktaydı. Kağıt, geniş kullanım alanına sahip olmasından ve iletişimimizi sağlayan en önemli buluş olmasından ötürü dünyayı değiştiren buluşlar arasında kendine kolaylıkla yer açabilmektedir.

Büyük Zaaf



İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. ~ Einstein


İnsanlarla İlgili Söylenmiş Sözler

İnsanın ince zekası… doğadan daha güzel, daha basit daha dolaysız bir icat keşfetmeyecek. ~ Leonardo Da Vinci





















İnsan nedir biliyor musunuz? Ağaçları kesipkağıt yapan, sonra o kağıda, ağaçları koruyun, yazandır. ~ Oğuz Atay




















İnsan her günya güzel bir ses işitmeli, ya gönül açıbir kitap okumalı, yahut güzel bir şey dinlemelidir. ~ Goethe




İnsan da ağaca benzer, ne kadar yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o kadar yaman kök salar yere ~ Nietzsche



29 Mayıs 2016 Pazar

Gürcistan'da Kafatası


Gürcistan'da insanlık tarihini değiştirecek keşif

Antropologlar, Gürcistan’da bulunan 1.8 milyon yıllık bir kafatası üzerinde uzun yıllar yaptıkları incelemelerden sonra, modern insanın önceden sanıldığı gibi farklı hominid (insansı) soylarından değil, tek bir soydan evrilerek Afrika’dan öteki kıtalara yayıldığı sonucuna vardılar.,

Gürcistan’ın Dmanisi yöresinde yapılan kazılarda 2005 yılında bulunan bütün bir kafatası ve 2000 yılında bulunup aynı bireye ait olduğu belirlenen alt çene fosilinin birleştirilmesiyle elde edilen baş kalıntısı, küçük beyinli (modern insan beyninin üçte biri kadar), iri veçıkık yüzlü, büyük dişli bir bireye ait.

Çalışmanın önemi, büyük bir yüz ile küçük (546 cm3) hacimde bir beyin kabını birleştirmesi.  Araştırmacılara göre bunlar ayrı yerlerde bulunsalardı, büyük olasılıkla farklı insan türlerine ait olarak yorumlanacaklardı.Çalışmayı yürüten Gürcü,  antropologlar, fosili “5 No.lu kafatası” olarak tanımlıyorlar. Aynı yerde, aynı zaman dilimine ait dört ayrı kafatası, insan ve hayvan kemikleriyle ilkel taş aletleri, daha önce Afrika’da bulunan insansı fosilleriyle karşılaştıran araştırmacılara göre, aradaki farklar, günümüzdeki beş  insan arasındaki  ya da günümüz deki beş şempanze arasında görülebilen anatomik farklardan daha büyük değil. Nitekim, Dmanisi’de daha önce bulunan ve aynı tarihlere ait dört başka kafatasının 601 ve 730 cm3arasında değişen beyin kabı hacimleri, aynı insan türünde cinsiyet ve yaşların izin verdiği farklılık sınırlarını aşmıyor.

 5 No.lu kafatasına ait olduğu düşünülen vücut kemikleri, 146-166 cm buyunda, 47-50 kg ağırlığında, dik duruşlu bir insansıya ait görünüyor. Bu da araştırmacılarca 5 No.lu kafatasının ait olduğu bireyin, araştırmacıların artık “ ilkel Homo”  (insan soyunun genel adı) diye adlandırdıkları tür içindeki çeşitlenme aralığının içinde kaldığı ve Afrika’daki Homo erectus ile modern insan arasındaki fark aralığının altlarında yer aldığı şeklinde yorumlanıyor.


Maymundan Gelen İnsan


Evrim Ağacı olarak (ve genel olarak Evrim ile ilgilenen her insanın sıklıkla karşılaştığı gibi), aralıklarla başlıktaki soruyu almaktayız. Bu soru, açık bir şekilde, Evrimsel Biyoloji'nin anlaşılmamasından, kulaktan dolma bilgilere dayandırılmasından ve çarpıtılmasından kaynaklanmaktadır. Biz de, okurlarımızdan bazılarına verdiğimiz cevaplardan derlediğimiz bu yazıyı, geleceğe yönelik bir referans olarak sizlere sunuyoruz. Esasında bu soruya ilk cevabımızı Evrim Ağacı'nın internet sayfasının açılmasından bir hafta kadar sonra, 29 Nisan 2011 tarihinde vermiştik. 

 

O "cevap notumuzu" yayınlamamızdan bu yana geçen kısacık sürede bile bilim camiasında, Evrim Ağacı'nda, insanlıkta neler değişti neler... Ancak bilimin 150 yıl önce açıkladığı ve geride bıraktığı bu soru, halk arasındaki "kahve muhabbetlerinde" halen değişmedi: "Madem insan maymundan geliyor, şimdiki maymunlar neden insan olmuyor?" Artık bir motto, bir mısra gibi akıllarımıza işlendi bu kalıp. Bu makalemizde, bir defa ve tamamiyle bu soruyu izah edelim ve arkamızda bırakalım. Bilim bu kadar güzel ve bu kadar enginken, bu kadar çocuksu ve asırlar öncesinin tozlu sayfalarında sıkışıp kalmış bir soruya takılmak, hayatı boşa harcamak olacaktır. Umarız faydalı olur.


12 Mayıs 2016 Perşembe

İnsanlar olmasaydı dünya nasıl olurdu?

Sputnik’in haberine göre Aarhus Üniversitesi’nden bilim insanları dünyada yabani hayvanların haritasını çıkararak insanoğlunun olmadığı bir dünyanın‘ nasıl görüneceğine ilişkin bir araştırmaya imza attı.








İNSANLAR

insanlar fotografta da
görüldüğü gibi çeşitli cinsiyetten ve ırklardan meydana gelmekte.Başlık insanlar olduğu için yazımız da insanlar oldu; Baslık olmasaydı insanlar olur muydu insanlar diyerekten konuyu Bedirhan Gökce’nin
Ucuz İnsanlar şiiriyle bitiriyorum.
UCUZ İNSANLAR
İNSANLAR DA PARSELLENMİŞ ARSALAR GİBİ
DUYGULAR BÖLÜK BÖLÜK HİS PARÇA PARÇA
BAKIŞLARI ANDIRIR GERÇEK DOST GİBİ
YUREKLER SÖNÜK SÖNÜK HİS PARÇA PARÇA

İnsanlar


30 milyon yıl önce oluşan, "MIYOSEN" çağının insansı maymunları geliştiler, çeşitlendiler. 20 milyon yıl önce insansı maymunların vatanı artık Afrika ormanları idi. Araştırmacılar arasındaki yaygın olan bir görüşe göre bu sık ormanlarda yaşayan insansı maymunlar, giderek seyrek ağaçlı düzlüklere doğru yayılmışlar ve insana doğru gelişmenin ilk kolunu oluşturmuşlardı. Ancak son yıllarda yapılan yeni fosil keşifleri, ağaçlı yerlerde yaşayabilen ve de iki ayak üzerinde yürüyebilen yeni bir "hominid"  türünün varlığını gösterdi. Ayrıca yakın zaman kadar bir şempanze türü olarak bilinen Bonoboların da aslında şempanze olmayıp, ormanlarda yaşayan ayrı bir "insansı maymun" türü olduğu ortaya çıkınca, bu tezin geçerliliği tartışılır hale gelmiştir. Yani insana doğru gelişmenin savanlarda değil ormanlarda başlamış olabileceği görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır.


insan ile ilgili görsel sonucu